BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI MAĞDURLARI

ÖRTÜNMEK GÜZELDİR !

Archive for the ‘GENEL YAZILAR’ Category

BAŞÖRTÜSÜ SİYASAL SİMGE OLSA…

Posted by basortusu Nisan 29, 2008

Devleti halkıyla kavga ettirmede son derece becerikli olan güçlü bir çevre başörtüsünün bir simge olduğu başörtüsü tesettürüzerinde ısrar edegeldi. Örtüyü takanların bu örtüyü nasıl algıladıklarına hiç bakılmadı. Diyelim ki başörtüsü bir siyasal simge idi ise, şiddet ve terör yoluna başvurup kamu düzenini tehdit etmediği taktirde bireyin siyasal ve buna göre simgesel tercihlerinin kendisine ait olduğunun üzeri örtüldü. Elbette insanlar herhangi bir giysiyi simge edinebilirler ve bu simge ile kamusal alana (bu lafa da bitiyorum ) çıkabilirler. Eğer bu bir simge ise simgelediği şeyin ne olduğu tartışmaya açılmalı değil mi idi? Sağlıklı ve açık bir toplumda bu kolaydır, ama bizim gibi her konunun akıl değil bilek ve şiddet yoluyla hizaya getirildiği bir toplumda ise olmayacak bir şey.

Besbelli ki bu toplumda belli bir yaş ortalamasında ve eğitim çağındaki kızlar, başörtüsü taşımanın çok önemli olduğuna inanmış ya da inandırılmışlardır. Eğer bu inandırılmışlık siyasal bir kökene sahip ise başörtüsünün bu siyasal kontekstinin ne olduğu ortaya çıkarılmalıdır. En azından başörtüsünü yasaklayan devlet katından bunun siyasal bir simge olduğu ileri sürülmektedir ve iddia sahipleri, söylediklerinin içeriğini beyan etmelidirler. Ama bu tür bir tavır yurtseverliktir ve iyi niyetli olmaktır. Başörtüsünün siyasal bir simge olduğunda ısrar edenler, zaten üzüm yemek değil bağcıyı dövmek istediklerinden durduk yerde düşman icat etmek için harekete geçmişlerdir. Her koşulda başörtüsü takanlar dövülmeli, ezilmeli ve yok edilmelidir. Başörtüsü takanların da Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olması, bu ülkenin evladı olması onların meselesi değil. Hayatlarının baharında yaşadıkları travmaları ömürlerince üzerinde taşıyacakları ve çocuklarına aktaracakları da hiç önemli değil. Bu gencecik çocuklar ezilmelidir.

Müesses düzen ya da düzensizlik bu ülkenin çocuklarını ezerek gelmedi mi bugünlere. Solcusuna, sağcısına, devrimcisine, ülkücüsüne, akıncısına ülkesini dar etmedi mi?

Müesses düzen ya da düzensizlik bu ülkenin çocuklarını ezerek gelmedi mi bugünlere. Solcusuna, sağcısına, devrimcisine, ülkücüsüne, akıncısına ülkesini dar etmedi mi? Yaşamlarının baharında bitkinliğe, çaresizliğe itmedi mi? Yaşama isteğinden çok ölüm arzusuna sürüklemedi mi Anadolu çocuklarını?

Devletin içine yerleşen, devletimizi ele geçiren komprador çekirdek bir oligarşi bu ülkenin çocuklarına hep aynı muameleyi reva görüyor. Esasında başörtülü, sosyalist, milliyetçi; Alevi, Sünni ya da Türk, Kürt vb. olması hiç fark etmiyor. Anadolu topraklarına uzanan gizli bir el bu ülkenin fidanları meyveye gelmeden dalından kopartmak için ant içmiş sanki. Türk insanı, yaşama enerjisini ölüm karanlığına çeviren o komprador çekirdek ile er geç yüzleşecektir.

Başörtülü kızların başına gelende bu trajik kaderin tecellisinden başkası değildir. Onlarla bir insan gibi, bir evlat gibi konuşmayı, muhatap almayı hiç kimse denemiyor. Oysa o çocuklar bizim çocuklarımız.

Başörtülü kızların başına gelende bu trajik kaderin tecellisinden başkası değildir. Onlarla bir insan gibi, bir evlat gibi konuşmayı, muhatap almayı hiç kimse denemiyor. Oysa o çocuklar bizim çocuklarımız. Onların hataları da sevapları da, iyilikleri de kötülükleri de bizim. Bu bilinçte bir raison d’etat bu ülkede hayata geçtiğinde Türkiye’de yaşamaktan herkes büyük bir keyif duyacaktır.

Posted in GENEL YAZILAR | Etiketler: , , , , , , | Leave a Comment »

KİŞİLİK İLE DİŞİLİK ARASINDA KADIN

Posted by basortusu Temmuz 31, 2007

Bu, tarihte kadına yapılmış en büyük ikramdır. İnsanların önüne çıkaracak bir erdemi, bir kimliği, bir kişiliği bulunmayan bir kadın ille de farkedilmek istiyorsa, insanlara BAŞÖRTÜSÜ TÜRBAN“dişiliğini” gösterecektir; kişiliği yerine dişiliğini. Yani tesettürü emreden Kur’an’ın kadına verdiği açık mesaj şudur: Dişiliğinizle kendinizi görünür kılmak yerine kişiliğinizle/şahsiyetinizle erkek egemen dünyada hak ettiğiniz saygın yeri alın. Onun için tesettür, kadının insan kimliğini teninin önüne koymak demektir.Tesettür emri, ancak bu yaklaşımla doğru anlaşılabilir. Tesettüre karşı çıkanlar, bilerek veya bilmeyerek kadını kimliksiz ve kişiliksiz yapmak isteyenler, onun teninden haksız kazanç sağlamak isteyen, onu metalaştıran, onu hep edilgen ve zevkine hitap eden bir nesne olarak görmek isteyenlerdir. Neden böyle isterler? Dikkat ederseniz, kadını kimliksiz ve kişiliksiz görmek isteyenlerin hemen hemen tamamına yakını nefsine kul olmuş erkeklerdir. Neden? Çünkü kimliksiz bir kadının bedenini, estetiğini daha çabuk istismar edebilirler, örseleyebilirler, ondan yararlanabilirler. O sebeple kadının örtüsüne yönelik her düşmanlık, farkında olunsun ya da olunmasın, aslında kadının bedenini istismara açmak isteğinden başka bir şey değildir.

Sonuç: Modern kadın, dişiliği erkekler tarafından tepe tepe sömürülmek amacıyla kişiliği yok edilen kadındır. Eğer Müslüman kadın, tesettürü kişiliğin öne çıkarılması için dişiliğin örtülmesi olarak görmeyip, onu dişiliğini öne çıkarmanın bir aracı kılıyorsa, o tesettür tesettür değildir. Ona “örtülü çıplak” derler.

Siz kendi değerlerinizi dalgaya alıyorsanız, sizi kim ciddiye alır?

 

 

Posted in GENEL YAZILAR | 1 Comment »

İMAMHATİPLER VE İLAHİYATLAR NASIL KORUNUR ?

Posted by basortusu Temmuz 31, 2007

İmam Hatipler ve İlahiyatlar nasıl korunur

Yaşanan dinin önemli unsurları vahye dayalı bilgi, iman, amel ve duygudur. Bunlardan biri eksik olunca din de eksik olur; yalnız eksilmekle de kalmaz, diğer unsuları etkileyerek, zayıflatarak, bozarak tamamen yok olmaya götürür.

Din bilgisi ve eğitimi ailede başlar, diğer eğitim çevrelerinde ve özellikle okulda devam eder. Okul çağında çocuklar ve gençler din eğitim ve öğretiminden uzak tutulamaz; tutulursa bu kopukluğu telafi etmek imkansız gibidir. Laik ülkelerin devlet okullarında (özel okullarda değil) belli bir dinin eğitim ve öğretimi herkes için mecbur hale getirilemez, ama her dinin mensuplarına, istedikleri din eğitim ve öğretimini almaları için çeşitli imkanlar sağlanır; mesela haftada bir gün okul tatil edilir, sınıflar din derslerine açılır, din mensuplarının (ilgili kurum ve kuruluşlarının) seçtikleri din öğretmenleri gelip eğitim ve öğretim yaparlar, gerektiğinde çocuklar mabetlere götürülür… Özel (mesela kilise) okullarda ise bütün öğrencilere belli bir dinin eğitim ve öğretimi de verilir, istemeyen çocuğunu bu okullara vermez.

Bizim ülkenin laikliği bir acaib; sözüm ona mecburi din dersi var, ama adı “din kültürü ve ahlak bilgisi”; yani dinin kendisi değil kültürü, ahlakın eğitimi değil, bilgisi. Niçin böyle? Laikliği korumak için. Eğer belli bir dinin eğitim ve öğretimi (mesela İslam din ve ahlak bilgisi ve eğitimi) olsaydı istemeyenler de bu dine mecbur edilmiş olacaklardı. Formül öyle bulunmuş, isim ona göre konmuş ve laiklik korunmuş, ama laikliği (din ve vicdan özgürlüğünü) korumak için bir şey daha yapmak gerekirken bu yapılmamış; yani isteyenlere belli bir dinin eğitim ve öğretimini alma, aldırma imkanları kapalı tutulmuş, ilköğretimi bitirmeyen öğrencilerin yaz Kur’an kurslarına devamları bile yasaklanmış. Bu durum karşısında dindar vatandaş farklı (hem İslam eğitim ve bilgisi verilen hem de orta öğretim yapılan) bir okul istemiş, bu istek de İmam Hatip Okulları ile karşılanmış. Laikliği dindarlaşmaya karşı bir araç olarak kullanmak isteyenler baştan beri bu okullara karşı çıkmışlar, kapatmaya muvaffak olamayınca bir yandan orta kısımlarını kaldırma, diğer yandan lisesinden mezun olanları din hizmeti mesleğine mahkum etme yolunu seçmişlerdir. Halbuki dindar vatandaşın ihtiyacı yalnızca din görevlisi temin etmek değil, aynı zamanda çocuklarını dindar olarak yetiştirmek ve her kademede hayata sokmaktır.

Laikliği, din ve vicdan özgürlüğünü korumanın yolu İmam Hatip Okullarını korumaktan ve belli ölçülerde din eğitim ve öğretimine de yer veren özel orta öğretim okullarına izin vermekten geçer. Hem devlet okullarında din eğitim ve öğretimine imkan verilmez hem de İHL ve özel okullarda din eğitimi engellenirse bunu yapanlar laik değil, din özgürlüğü karşıtı, din karşıtı olurlar.

YÖK yakınlarda aldığı bir kararla din kültürü ahlak bilgisi öğretmeni yetiştirme hak ve görevini İlahiyat Fakültelerinden alıp Eğitim Fakültelerine verdi. Gerekçesi öğretmenlerin tek kaynaktan yetişmesi imiş. Bu tek tip, tek kaynak, tek formasyon bizim laikçilerin çok hoşlandıkları bir kavramdır. Bütün istedikleri de kendi ideolojilerini, dünya görüşlerini dayatmak, farklılığa imkan vermemektir. Bugüne kadar İlahiyat Fakülteleri, mesela Eğitim Fakültelerinin vereceği formasyonu vererek din bilgisi öğretmeni yetiştirdi, İlahiyatların din eğitimi bölümlerinde birçok değerli akademisyen yetişti, bunlar Eğitim Fakülteleri ile de devamlı temas ve alış-veriş içinde bulundular, bu uygulamada bir aksaklık, bir eksiklik, bir problem olmadı. Din eğitim ve öğretimi mesela felsefe öğretimi gibi değildir; burada öğretmenin inanması ve yaşaması da gerekir. Eğitim Fakültelerinde bunu sağlamak mümkün olmadığına göre asıl maksat ve gerekçenin de ne olduğu ortaya çıkmaktadır.

Posted in GENEL YAZILAR, NEDEN YASAK | Leave a Comment »

HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ

Posted by basortusu Temmuz 31, 2007

Hem suçlu hem güçlü

Bazı resmi ağızlar ile TÜSİAD gibi sivil toplum örgütlerinin sözcülerinden sık sık şuna başörtüsübenzer sözler işitir olduk: “Dünya ve ülkemiz çok nazik bir dönem yaşıyor, ülkenin huzur ve istikrara, kalkınmaya, işsizlik, açlık, terör gibi problemlerin üstesinden gelmeye ihtiyacı var; bu durum içinde ikide birde başörtüsü, İmam Hatip Okulları, laiklik gibi konuları gündeme getirmek, tartışmak ülkeye zarar veriyor, hem başörtüsü ve İHL mesele olmaktan çıkmıştır…”

Önce bir Yahudi hikayesini hatırlayalım.

Yahudinin biri incik boncuk satarak para kazanırmış. Çocuklarımızdan biri arkadaşlarına “Bu adam bizi kandırıyor, bir boncuk, bir şeker karşılığında çok şeyimizi alıyor, bundan alış veriş yapmayalım” demiş. Yahudi, çocukların bu sözden etkilendiklerini görünce kimse görmeden çocuğa bir çimdik atmış, canı yanan çocuk ağlayacak iken kendisi yüksek sesle ağlamaya ve bağırmaya başlamış, büyükler gelip durumu anlamak isteyince de “Bu çocuk bana çimdik attı ve hakaret etti” diye şikayetçi olmuş, büyükleri çocuğa bir tokat atıp oradan uzaklaştırmışlar.

Kıssadan hisse: Kim çimdik atıyor, kim ağlıyor; kim o problemleri çıkarıyor ve kim durmadan gündemde kalmasını ve asla çözülmemesini istiyor ve çözüm isteyen mağdurları susturmak için “Bunlar hala konuşuyor?” diyerek şikayetçi oluyor? Bu soruların cevapları üzerinde düşünmemiz gerekiyor.

Halk İmam Hatip gibi bir okul istedi, zamanın hükumetleri de bu okulları açtılar. Halk bu okullarda okuyan çocukların hem dinlerini öğrenip uygulamalarını hem de isteyenlerin din görevlisi, isteyenlerin de başka tahsiller yaparak başka bilgi, iş, bürokrasi ve meslek dallarına intisap etmelerini istediler. Dine veya dindarlaşmaya kaşı olanlar ise bu okullardan mezun olanların yalnızca din görevlisi olmalarını istediler. Bu isteklerden biri meşru (demokratik, hak) oluyor da diğeri niçin olmuyor? Biri hakkında konuşmak, tartışmak caiz oluyor da diğeri hakkında niçin caiz olmuyor?

İmam Hatiplerden mezun olan veya başka okullardan mezun olup da dindar olan kızlarımız başlarını örterek okumak istediler, bir süre de okudular, hiçbir problem çıkmadı; başını örtenler ile örtmeyenler kamplara bölünüp kavga etmediler, aralarında dost ve arkadaş oldular, başını örtenler çetesi hiçbir zaman oluşmadı… Ama ülkede huzur, hak ve hürriyet olmasından rahatsız olanlar başörtüsünü yasaklayarak fitili ateşlediler; yani çimdiği attılar, çimdik yiyen çocuklarımız (başörtüsü mağdurları) ağlayacak olunca da kendileri daha yüksek sesle ağlamaya, bağırıp çağırmaya, “Bunlar durup dururken mesele çıkarıyorlar, huzur ve istikrarı bozuyorlar” demeye başladılar. İHL için de durum aynıdır.

TÜSİAD sözcülerini dinlerken, bunca okumuş yazmış insanların nasıl bu hale geldiklerini düşünmeden edemiyor insan. “Ülkenin kalkınmasından başka hiçbir şey konuşulmamalı, tartışılmamalı, problem edinilmemeli” imiş. Tabii kalkınmadan maksatları da ekonomik; yani maddî. Peki insan yalnızca maddeden mi ibaret; insanın yeme, içme, giyinme ve çiftleşmeden başka bir ihtiyacı yok mu? Ahlak, san’at, din yalnızca insanlara ait değil mi ve insanların bu alanlarla ilgili ihtiyaçları, talepleri, problemleri olmaz mı? Eğer insanlar farklı din, ahlak, san’at anlayışları içinde bir arada yaşayacaklar ve buna rağmen huzur ve istikrar olacaksa bunun da bazı kuralları olması gerekmez mi? Bu kuralları yalnızca bir taraf (kesim, görüş, yaşayış ve inanış sahipleri) belirler, diğerlerini susturmak ve bastırmak isterlerse bunun sonu neye varır?

Diyelim ki ortada bir hasta var, ağrı çekiyor ve inliyor, biri de sağlıklı, dinlenmek için uyumak istiyor ve inleyenin sesinden rahatsı oluyor. Şimdi çözüm nedir? Tabii birçok çözüm yolu söylenebilir ama insafı ve vicdanı olanların “Ey hasta inleme, sesini çıkarma, ben uyuyacağım, sus” demeleri mümkün müdür? En makul çözüm hem hastanın acısını dindirmek hem de sağlıklının uyumasını sağlamak değil midir? İmam Hatip mezunları, İlahiyat öğrencileri, başörtüsü mağdurları memlekette huzursuzluk çıksın diye mi inleyip ağlıyorlar, yoksa acı çektikleri, mağdur oldukları için mi? Sebebi apaçık ortada iken “Biz sizi yaraladık ama inleyip ağlamaya hakkınız yok, huzurumuzu bozmayın” demek hangi kitaba sığar?

Posted in BAŞÖRTÜLÜYE YAPILANLAR, GENEL YAZILAR, NEDEN YASAK | Leave a Comment »

HAYDİ KIZLAR OKULA !

Posted by basortusu Temmuz 31, 2007


ARTIK SİZE KİMSE İNANMAZ…!

              Bu görev hepimizin!      
        
Türkiye’de 640 bin olan okula gidemeyen kız sayısı, ‘Haydi Kızlar Okula Kampanyası’ ile 570 bine indi. Ama iş bununla bitmiyor, hepimize daha büyük görevler düşüyor…
                                     
( Milliyet : 18 Nisan 2005 / Pazartesi  )

     Eğlenceye para var ama…
   Prof. Dr. İsa Eşme, Prof. Dr. Adnan Kulaksızoğlu ve Prof. Dr. Ruhi Kaykayoğlu tarafından hazırlanan “Ortaöğretim ve Yük-seköğretime Geçişte Yeniden Yapılandırma Çalışması”nın sonuçlarından bazıları şöyle:

  • 6 – 14 yaş grubunda kızların okullaşma oranında Türkiye (63.4), Nikaragua (80), Mısır (75.7) ve Bangladeş’in (73.8) bile altında.
  • Eğitimde öğrenci başına yapılan yıllık harcama Türkiye’de 380, Zimbabwe’de 768, Tunus’da ise 891 dolar.
  • Ailelerin zorunlu harcamalarında eğitim 1.4’le son sırada bulunuyor. Eğlenceye harcanan para 2.3’lük oranla eğitimden yüksek.
     
  • Resimler 1                                          Resimler 2

     

    Posted in BAŞÖRTÜLÜYE YAPILANLAR, GENEL YAZILAR, NEDEN YASAK | Leave a Comment »